Dudakları çatlamış şu yüreğimin feryat figan içinde
sensiz yapayalnız dört duvar arasında
tebessüm gülmek mi acı veriyor bana
bir somurtkanlık var ki üzerimde ondandır boyun bükük sefil
gülmek istesem de gülemiyorum anne
anne
sensiz gecelerime ağıt düştü yas düştü
gözlerime biryan sineme hicran düştü
ardımdan döktüğün gözyaşlarını sineme dizdim mısra mısra yunus gibi
yazmak istesem de yazamıyorum anne
anne
her gece senli rüyalar görüyorum
sonra kabusa dönüşüyor aniden
aramıza dağlar vadiler uçurumlar giriyor
sesleniyorum avazım boyu
ve kuş olup uçuyorum dağlarda vadilerde seni arıyorum
bulmak istesem de bulamıyorum anne
sonra baş ucumda görüyorum seni
ben hasta sen hekim oluyorsun
içiyorum ellerinden şefkat ilacını
ve geçiyorum kendimden
kucağında ölmek istiyorum
ölmek istesemde ölemiyorum anne
anne
bazen oturduğum yerde şahlanıp kükrüyorum
haksızlığı zorbalığı yok edip
benliklere vurulan kelepçeleri kırmak
ayrılığın ağzına koca bir kilit vurmak istiyorum
ve özgürlüğe ağıtlar yakıyorum saatlerce
ki göğsümde sıkışan umut parlasın diyorum
pırıl pırıl gözlerin gibi
geceler boyu yıldızlara bakıyorum senin için
görmek istesem de göremiyorum anne
anne
Yusufi mihrabımda düşlerimde kaldım
ve hep düşlerinle kavruldum siyah gecenin ardında şafakları beklerken
hasretini yüklenir dualarım
yalnızlığım yanızlığına vurulur
ben iyiyim anne sen ağlama
bakışlarında gizli kalan hüzünlerini yakarışlarını vuslat gününe sakla
ola ki bir gün çıkagelirim
ve çalarım kapını sessizce
hep o günün düşüyle kal
kal sevgiyle
anneciğim
anneciğim