çocukken yağmur yağsa bile annem çağırıncaya kadar
oyun oynardık,peki bu büyükler neden oyun oynamazlar?
ne kadar saçma
biz de artık büyüdük anne ve oyun oynamak hi zevkli değil!
gülmeyi özlemek sonumuz
yolumuz aydınlansın diye kibrit çaktım
ama gözüm karardı
biz dost aradı
taradı oyuncaklar
şimdilerde yalnız
çünkü biz büyüdük ve hayatı öğrendik
sevmek istedik
izin vermedi yalanı bilenler
deriden bir miğfer korudu yaşamını
tadını aldıysan göç ve git
buralar unuttu gülmeyi
çocukça düşlemeyi
gülmedim yaş aldıkça ezildim
büyümek diye kara sokaklarda gezdim
yol aldım sanıp aynı yerde saydım, bezdim
çocukluk bitmez derdim
yanıldım kendi içime dönüp ağladım
ağladıkça karardım kalmadı tadım
bir adım daha atacak güç kalmadı be!
akmadı kan can çıkmadı be!
bir köle gibi hayat mücadeleme yenik düşmeme
bir hamle daha yakın oldum
dondum kaldım
yoruldum öldüm sandım
ve hayaller pamuk şeker gibi pembe
tatlı ve hafif
göklerde yüzen o zarif bulutlar gibiler
ben gibiler
zor dediler
o günler dönmez dediler
inanmıştım aldanmıştım
bugün oyun oynayan her çocuk benim ben
gülen her çocuk benim ben
mutlu insan benim ben
(nakarat)
kimse gülmedi büyüdükçe bu oyunda kahkaha bize küstü...
dikenli tellerle çevrili dünya hüzün doldu
yaşam boynuzlarına mahkum olan geyikler gibi
boş çuvalı anlamsızca sırtladık
sözde kara mağralarda
meşaleyle dolaşmak ne kadar ömrü uzatır?
sendelemekte yüümekte zorlandın
saldırganlara gözleri dolduran cümlelerle yakardık
çekin gidin dikenli telleri tacım oldu
dünümü günümü sırtlamak amacım olmadı
yeriniz dolmadı
akıp giden seneler neredeler
elleri yıkamakla bedenindeki lekeler yakanı bırakmaz
yürüyen bedenimiz uçan ruhumuz
sulhumuz bayır sırtlarında
ağlıyor anneler
evlatları nerdeler
sükut cepheleri delen güç
belki bir övünç ahlakınla ahlaksızca savaşmak
belki de gülün çocuklara laf atmak
utanmak gerekirken bıyıkları kıvırmak
kendisine namus belası
eğer başkasıysa mert fiyakası
uçkur kavgası
arsız insan marangozda yontsan da
değirmende çeksen de yine aynısı
çocuklarla oyun oynamak
kahkahalarda kaybolmak lazımdı
ama olmadı
tahta kuklam artık boş bakıyor
insanlar gibi bana küsmüş
bodrumdaki rafta tozlanmış
elma şekeri değil kalbim dişlenir
(nakarat)